
Gandhara
Mizan Hukuk Araştırmaları ve İnsan Hakları Örgütü tarafından sunulan ayrıntılı bir rapor, İran Devrim Muhafızları (İDM) tarafından eğitilen ve desteklenen Fatemiyun Tugayı’nın, Suriye’deki sivillere karşı sistematik ihlallerde bulunduğunu öne sürüyor.
Mizan’ın, UCM Savcılığı’na sunduğu şikayette, Afgan savaşçılarının, İDMO ve Lübnan Hizbullahı’nın da dahil olduğu, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırıma varan eylemlerle suçlanıyor. Raporda, keyfi tutuklamalar, ortadan kaybetmeler, işkence, zorla yerinden edilme ve uluslararası yasaklı silahların kullanımı gibi bir dizi zulüm yer alıyor. “2012 ile 2024 yılları arasında gerçekleştirilen eylemler, uluslararası suçların maddi ve manevi unsurlarını karşılamaktadır” diyen Mizan, sivillerin sistematik olarak hedef alındığını vurguluyor. Bu iddialar, Afganistan’ın 2003 yılında Roma Statüsü’nü onaylaması nedeniyle UCM’nin yetki alanına girmektedir.
Rapordaki bulgular, Deyrizor, Halep, Şam ve Dera’dan gelen tanık ifadelerine dayanmaktadır. Tanıklar, Afgan savaşçılarının kuşatmalara katılmalarını, hayati tesislerin tahrip edilmesini, mal varlıklarının talan edilmesini ve tüm ailelerin zorla göç ettirilmesini anlatıyor. Raporda, 2013 yılında İran’ın denetiminde kurulan, Afgan Şii savaşçılarından oluşan Fatemiyun Tugayı’nın bu eylemlerle ilişkisi vurgulanıyor.
Bu güçler, Esad rejimi ve Hizbullah ile birlikte çalışarak, uluslararası insani hukuk ilkelerini ihlal eden saldırılarda yer aldılar. Raporda, bu eylemlerin, özgürleştirilmiş bölgeleri hedef alarak sivilleri yok etmek ve İran’ın Suriye’deki etkisini arttırmak için sistematik bir politikanın parçası olduğu belirtiliyor.
Mizan Örgütü, UCM Savcılığı’ndan beş ana talep sıraladı. Bunlar, bir ön soruşturma açılması, delil toplanması ve mağdurlar ile tanıkların korunmasını içeriyor. Ayrıca, Suriye ile ilgili uluslararası, tarafsız ve bağımsız mekanizmalarla işbirliği yapılması gerektiğini ve suçları işleyen en sorumlu kişilerin tespit edilip cezalandırılmasını talep ediyor. “Uluslararası toplum böyle zulümlere göz yummamalıdır” diyerek, uzmanlar ve insan hakları örgütlerini, soruşturmayı desteklemek için ek delil ve savunuculuk çabası göstermeye çağırıyor.
UCM, Suriye’deki suçlarla ilgili doğrudan başvuruları engelleyen BM Güvenlik Konseyi’ndeki siyasi çıkmaz nedeniyle eleştirildi. Ancak Mizan’ın başvurusu, bu suçlara karışan Afgan vatandaşlarıyla ilgili UCM’nin yetkisini kullanarak, hesap verebilirlik için yeni bir yol açıyor.
Bu gelişme, Avrupa mahkemelerinde yapılan bir dizi tarihi davayı takip ediyor. Bu davalarda, Esad rejimiyle bağlantılı kişiler, evrensel yargı yetkisi altında mahkumiyetler almışlardı. Bunlar arasında Almanya ve Fransa’da verilen ömür boyu hapis cezaları da yer alıyor. Bu durum, savaş suçlarıyla mücadelede uluslararası çabaların artan ivmesini gösteriyor.
Fatemiyun Tugayı, 2013’te kuruldu ve İran’ın Suriye’deki vekalet savaşlarında kilit bir rol aldı. Bu grup, Halep, Dera ve Humus’ta devrimcilere karşı önemli savaşlarda yer aldı. Grup, yıllar içinde büyük kayıplar verdi, üst düzey liderlerinden biri olan Muhammed Cafer el-Hüseyni, “Ebu Zeyneb” olarak bilinen kişi de öldürüldü. Ancak, bu kayıplara rağmen grup aktifliğini sürdürdü ve İran, bölgesel stratejisinin bir parçası olarak kullanmaya devam etti.
Eğer UCM, Mizan’ın raporuna dayanarak harekete geçerse, bu, Suriye çatışmasındaki mağdurlar için adalet arayışında bir dönüm noktası olabilir. Mahkeme delilleri değerlendirirken, uluslararası toplum, İran destekli milislerin Suriye’deki şiddet ve istikrarsızlığı sürdüren rollerini sorgulamakta ve bu suçların cezalandırılması yönünde yeniden yapılan çağrılarla, bir nebzede olsa farkındalık yaratılmakta. Şimdi ise soru, UCM ve diğer yasal mekanizmaların, savaşın gölgesinde yıllarca acı çekenlere adalet sunmak için politik ve lojistik engelleri aşıp aşamayacağıdır.