
İsrail’in, Beşar Esad rejiminin düşmesinin ardından kurtarılmış Suriye topraklarına yönelik işgal ve saldırıları, uluslararası güçlerden sert eleştiriler alarak bölgede niyetlerine dair soru işaretleri uyandırdı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bu adımları güvenlik açısından gerekli olarak tanımlarken, komşu ülkeler ve küresel örgütler bu eylemleri Suriye’nin egemenliğinin ihlali olarak değerlendirerek güçlü tepkiler gösterdi.
Esad’ın devrilmesinden bu yana İsrail güçleri, Suriye genelinde askeri noktalara ve stratejik tesislere yönelik hava saldırılarını artırdı. İsrail ordusu, 1974’teki ayrışma anlaşması çerçevesinde oluşturulan tampon bölgenin bir kısmını işgal ederek güney Suriye’ye ilerledi. İsrail tanklarının Kuneytra eyaletindeki El-Baas kentine kadar ulaştığı ve Dera ile diğer bölgelerde radar sistemleri, hava savunma sistemleri ve askeri birliklerin hedef alındığı bildirildi.
Netanyahu, bu saldırıları, İkinci Dünya Savaşı’ndaki İngilizlerin Nazi yanlısı güçlere karşı operasyonlarına benzeterek savundu. Eski Esad rejiminden kalan stratejik silahların “cihatçıların” eline geçmesini engellemenin amaçlandığını belirten Netanyahu, yeni Suriye yönetimini İran’ın Hizbullah’a silah transferine izin vermemesi konusunda uyardı. “Bu rejim, İran’ın Suriye’de yeniden yapılanmasına olanak sağlarsa, sert bir şekilde karşılık vereceğiz,” dedi.
Uluslararası toplum ise bu duruma endişeyle tepki verdi. BM Genel Sekreteri António Guterres’in sözcüsü, Golan Tepeleri’nin uluslararası hukuka göre hâlâ “işgal altındaki toprak” olduğunu vurgulayarak Suriye’nin istikrarsızlığından yararlanma girişimlerini kınadı. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail’in “yayılmacı zihniyetini” sert bir şekilde eleştirerek, bu tür eylemlerin Suriye’nin egemenliğini tehlikeye attığını ve bölgesel barış sürecine zarar verdiğini söyledi.
Katar da benzer bir duruş sergileyerek, İsrail’in “Suriye’deki mevcut durumu istismar etmesini” kınadı ve Suriye toprak bütünlüğünün korunması çağrısında bulundu.
ABD ise daha temkinli bir tutum sergiledi. Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in güvenlik endişelerini kabul etmekle birlikte, askeri eylemlerin “Suriye’nin barış ve istikrara geçiş sürecini engellememesi” gerektiğini vurguladı.
Askeri müdahalelere rağmen Netanyahu, Suriye’nin yeni hükümetiyle diplomatik temaslara açık olduğunu ifade etti. “Suriye’nin iç işlerine karışma niyetimiz yok,” diyen Netanyahu, İsrail’in sınırlarını koruma ve tehditleri önleme hakkını savundu. İsrailli yetkililer, Kürt ve Dürzi temsilciler de dahil olmak üzere “Suriyeli gruplarla” görüşmelerin sürdüğünü doğrulayarak İsrail’in Suriye’nin gelişen siyasi manzarasında etkili olmaya çalıştığını gösterdi.
Türkiye ve diğer eleştirmenler, İsrail’i Suriye’nin istikrarsızlığından faydalanarak toprak kontrolünü genişletmeye ve ABD destekli Kürt güçlerin kontrolündeki doğu Suriye’deki petrol sahalarına erişim sağlamaya çalışmakla suçladı. Türk yetkililer, İsrail’in eylemlerinin, Suriye’de kapsayıcı bir hükümet kurma çabalarını da baltalayabileceği endişesini dile getirdi.
İsrail ise tampon bölge üzerindeki kontrolünün “geçici ve gerekli” olduğunu savunuyor. Ancak eleştirmenler, bunu uzun süredir devam eden bir işgal politikasının parçası olarak görüyor. İsrail’in 1981’de uluslararası toplum tarafından büyük ölçüde tanınmayan bir şekilde ilhak ettiği Golan Tepeleri, bu tartışmaların odak noktası olmaya devam ediyor.
İsrail’in operasyonları sürerken, sahadaki durum belirsizliğini koruyor. Suriye Geçiş Hükümeti (SGH) henüz resmi bir açıklama yapmazken, bölgesel güçler gelişmeleri yakından izliyor. İsrail’in eylemlerinin Netanyahu’nun öngördüğü güvenliği sağlayıp sağlayamayacağı veya zaten kırılgan olan bölgede gerginlikleri artırıp artırmayacağı sorusu gündemde.
Uluslararası gözlemciler, Suriye’nin bu kritik geçiş sürecinde egemenliğinin korunmasının önemini vurgulayarak itidal çağrısında bulunuyor. Ancak bu çağrıların ne derece karşılık bulacağı belirsizliğini koruyor.