
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), ulusal çerçeveye entegre olmayı reddetmesi ve şiddet ve dışlayıcı politikalarında ısrar etmesi, birleşik ve kapsayıcı bir Suriye devletinin geleceği konusunda endişeleri artırıyor.
SDG, Suriye’nin kuzeydoğusundaki geniş alanları kontrol altında tutarken, DEAŞ tutuklularını Suriye Geçici Hükümeti’ne (SGH) devretmeyi reddediyor. SDG içinde görev yapan bir Kürt subay, Reuters’a yaptığı açıklamada, bu cezaevlerinin SGH ile ortak kontrolünün “kabul edilemez” olduğunu belirtti ve bu yerlerin korunmasının yalnızca SDG ve ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun sorumluluğunda olduğunu vurguladı.
“SDG, içinde yaklaşık 10.000 DEAŞ militanının bulunduğu bu cezaevlerini yeni yönetime devretmeye karşı çıkıyor,” diyen subay, “Grup, güvenlik endişeleri ve geçmişte tutukluları serbest bırakmayı amaçlayan DEAŞ saldırılarını gerekçe göstererek tek taraflı kontrolü sürdürmeye kararlı” dedi.
Ayrılıkçı Politikalar ve Güvenlik Riskleri Konusundaki Endişeler
SDG, güvenlik kaygılarını öne sürerken, eleştirmenler, SGH ile iş birliği yapmayı reddetmesinin ulusal birliği zayıflattığını ve bölgedeki istikrarsızlığı devam ettirdiğini savunuyor. Suriyeli yetkililer, siyasi çözümün tüm güçlerin ulusal savunma yapısı altında birleşmesini içermesi gerektiğini defalarca vurguladı.
Bölgesel güçler, özellikle Türkiye, bu tesislerin devrini talep ediyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, SDG’nin bu tesisleri devretmeyi reddetmesi durumunda Türkiye’nin yeni Suriye yönetimine cezaevlerini ve tutuklu kamplarını yönetmede yardım edebileceğini ifade etti.
Bu arada, Bağdat’ın Ankara ve Şam ile birlikte, ABD’nin sponsorluğunda, SDG kontrolündeki Gweiran ve El Hol gibi önemli cezaevlerini tasfiye etmek için çalıştığı bildiriliyor. Bu tesislerde binlerce DEAŞ üyesi ve aileleri bulunuyor.
Tırmanan Şiddet ve Sivil Kayıplar
SDG’nin ayrılıkçı politikalarına şiddet olaylarındaki artış eşlik ediyor. Son haftalarda, SDG’nin Halep’in doğu kırsalında yer alan Münbiç’te gerçekleştirdiği bombardımanda, ikisi kız çocuğu olmak üzere yedi sivil yaralandı ve iki genç kız hayatını kaybetti.
Suriye Sivil Savunması (Beyaz Miğferler) saldırıların uluslararası hukuka aykırı yanıcı silahlarla gerçekleştirildiğini ve bunun ciddi bir savaş suçu teşkil ettiğini belirtti. Sivil Savunma sözcüsü, “Sivillerin bu tür silahlarla hedef alınması, uluslararası hukukun açık bir ihlalidir,” dedi.
Ayrıca, bölge son bir ay içinde dört araç bombası saldırısına sahne oldu. Münbiç’te gerçekleşen bu saldırılar, SDG tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmekte ve birçok sivilin hayatını kaybetmesine ve ciddi maddi hasara neden olmaktadır.
Uluslararası Tepkiler ve Hesap Verilebilirlik Çağrıları
Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere uluslararası aktörler, SDG’nin eylemleriyle ilgili endişelerini dile getirerek, insan hakları normlarına uyulması ve hesap verebilirlik çağrısında bulundu. SGH, uluslararası toplumu SDG’nin saldırgan eylemlerine son vermesi ve ulusal uzlaşı çabalarıyla iş birliği yapması için baskı yapmaya çağırdı.
Diplomatik çabalara rağmen, SDG hayati kaynaklar üzerindeki kontrolünü sürdürmekte ve askeri varlığını dağıtmayı reddetmektedir. Suriyeli yetkililer, SDG’nin yaklaşımının yalnızca Suriye’nin toprak bütünlüğünü değil, aynı zamanda bölgesel güvenliği de tehdit ettiğini savunmaktadır.
Belirsiz Gelecek
SDG, geçici hükümet ve bölgesel aktörler arasındaki müzakereler devam ederken, SDG’nin ulusal çerçeveye nasıl entegre edileceği sorusu hala yanıtlanmamış durumda. Suriyeli yetkililer, ilerlemenin tek yolunun iş birliği, askerden arındırma ve ulusal birlik taahhüdü olduğunu vurguluyor. Önümüzdeki aylarda müzakerelerin ilerleyişi ve uluslararası toplumun devam eden krize yaklaşımı kritik önem taşıyacak.