
İsrail’in Suriye’ye yönelik son hava ve kara saldırıları geniş çapta kınamalara yol açarken, daha geniş çaplı bir bölgesel çatışma korkularını artırdı. Şam, Humus ve Hama’da düzenlenen hava saldırılarının yanı sıra Dera yakınlarında gerçekleştirilen sınırlı kara harekâtı; sivillerin ölümüne, altyapının tahrip edilmesine ve yıllar süren savaştan sonra yeniden inşa sürecine giren Suriye’de tansiyonun yükselmesine neden oldu.
Kuveyt Dışişleri Bakanlığı saldırıları kınayarak bunların uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı olduğunu belirtti. Katar da benzer şekilde saldırıları kınadı ve uluslararası toplumu durumu yatıştırmaya çağırdı. Türkiye ise daha sert bir tutum takındı; İsrail’i bölgenin başlıca istikrarsızlık kaynağı olarak tanımladı ve İsrail’in Suriye topraklarından çekilmesi, Suriye’nin istikrarını yeniden kazanmasına yönelik engellemelerine son vermesi gerektiğini vurguladı. Ankara’nın bu açıklaması, İsrail’in Türkiye’nin Suriye’de askeri üs kurma ihtimalini “operasyonel özgürlüğüne tehdit” olarak görüp karşı çıktığı bir döneme denk geldi.
Yerel haberlere göre, İsrail işgal ve saldırı güçleri Nava kasabası yakınlarında bir kara operasyonu gerçekleştirdi; düzinelerce askeri araç ve birlik bölgeye konuşlandırıldı. Yerel halk bu harekâta karşı koydu ve çıkan şiddetli çatışmalarda en az 11 sivil hayatını kaybetti. Bu durum güney Suriye genelinde öfkeye yol açtı; kitlesel cenaze törenleri protesto gösterilerine dönüştü. Göstericiler, direniş hareketlerine desteklerini dile getirirken, İsrail’in saldırganlığını kınayan sloganlar attı.
İsrail hükümeti eylemlerinin savunma amaçlı olduğunu, İran ve diğer bölgesel aktörlerden gelen tehditlerle bağlantılı askeri hedeflerin vurulduğunu savunuyor. Ancak eleştirmenler, bu saldırıların Suriye’yi parçalanmış halde tutma, savaş sonrası ortaya çıkan yeni kurumları zayıflatma ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin etkisini sınırlama stratejisinin bir parçası olduğunu öne sürüyor. Gözlemciler, saldırıların, Esed rejiminin çöküşü ve Ankara ile daha yakın iş birliği sinyalleri veren Şam’daki yeni liderliğin ortaya çıkmasından bu yana arttığını belirtiyor.
İsrail’in eylemleri, değişen stratejik ortam karşısındaki derin endişelerini yansıtıyor. Türkiye ile yakın ilişkiler kuran yeniden güç kazanan bir Suriye ihtimali, İsrail’in uzun süredir sürdürdüğü askeri ve siyasi üstünlüğe meydan okuyor. İsrail içinde de mevcut politikaların yönüne dair hoşnutsuzluk artıyor. İsrail istihbarat, ordu ve polis teşkilatlarının eski yöneticilerinden oluşan 17 kişilik bir grup, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun ulusal güvenliği tehlikeye attığı ve ülkeyi otoriterliğe sürüklediği yönünde ortak bir bildiri yayınladı.
Son gelişmeler, uluslararası toplumun tepkisinin ne kadar sınırlı kaldığını da gözler önüne serdi. Arap hükümetleri kınama açıklamaları yayınlamış olsa da, ciddi bir somut adım atılmadı. İsrail’in en yakın müttefiki olan ABD ise Suriye’deki saldırılar konusunda büyük ölçüde sessiz kalmayı sürdürüyor.
Bu sessizlik, birçok Arap halkı arasında hoşnutsuzluğu körüklüyor; birçok kişi, İsrail’in askeri eylemleriyle diğer aktörlerin eylemleri arasında çifte standart uygulandığını düşünüyor. Hedef alınan bölgelerde yaşayan Suriyeliler için bu bombalamalar, savunmanın artık tek seçenek olduğu yönündeki uzun süredir var olan inancı pekiştiriyor. İsrail, kendi güvenliğini sağlama adına operasyonlarını sürdürürken, sadece devletlerden değil, halktan da yeniden doğan bir muhalefeti tetikliyor olabilir.