“The Telegraph”te yakın zamanda yayımlanan bir makale, Avrupa Birliği’nin (AB) Suriye’deki mülteci krizini çözmek için Esad rejimine güvenip güvenemeyeceği konusunda şüpheleri olduğunu duyurdu. Avrupa, artan anti-göçmen duyguları ve bir milyondan fazla Suriyeli mülteciyle boğuşurken, Beşar Esad rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde tartışmalar ortaya çıktı. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve diğer bazı Avrupa liderleri, mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönmesini sağlamak amacıyla Esad’la iş birliği yapmayı önerdi. Ancak Almanya gibi bazı AB üyeleri, uzmanlar ve aktivistler bu yaklaşımın daha fazla zarara yol açabileceği konusunda uyarıyor.
Suriye devriminin başlangıcında yaklaşık 14 yıl önce başlayan uluslararası sempati dalgası, yerini hayal kırıklığı ve kızgınlığa bıraktı. Temmuz ayında Türkiye’de Suriyeli mültecileri hedef alan göçmen karşıtı isyanlar, bu kriz etrafında artan gerilimi gözler önüne serdi. Meloni, mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönmesinin yolunu açabileceğine inandığı için Esad’la ilişki kurmayı savunan AB içindeki bir grubun lideri olarak öne çıktı. Bu yaklaşım, Esad’ın insan hakları ve siyasi reformlar konusunda ilerleme kaydedene kadar yaptırımların kaldırılmaması, ilişkilerin normalleştirilmemesi ve yeniden inşa sürecine başlanmaması anlamına gelen AB’nin “üç hayır” politikasına ters düşüyor.
Ancak eleştirmenler, Esad’ın bu talepleri karşılama konusunda hiçbir istek göstermediğini savunuyor. İnsan hakları aktivistleri ve devrimci figürler, Esad kontrolündeki bölgelere güvenlik garantisi olmadan dönen Suriyelilerin ölüme gönderilmesiyle eşdeğer olduğunu belirtiyorlar. Suriye’nin özgür bölgelerinden bir insan hakları aktivisti olan Ömer El-Eşkar, “Esad rejiminin kontrolündeki bölgelere dönmek intihara eşdeğer,” dedi. Bu şüphecilik, rejimin misillemesinden korkulan Humus gibi eski devrimci kalelerde de hakim. Humus’taki bir dükkan çalışanı olan Gays El-Muhammed, “Suriye’de güvenlik yok… dönenler Esad rejiminin acımasızlığı ve işkencesine maruz kalacak,” diyerek güvenlik endişelerini dile getirdi. Bu korkular, Esad’ın birçok af ilanına rağmen binlerce kişinin hala siyasi nedenlerle hapiste olmasından kaynaklanıyor.
Esad’ın hapishaneleri, dünyadaki en kötü koşullara sahip yerler arasında gösteriliyor. Uluslararası Af Örgütü, sadece 2011-2016 yılları arasında Seydnaya askeri hapishanesinde 13.000 tutuklunun idam edildiğini tahmin ediyor. Ülkede güvenlik veya insani koşullarda kayda değer bir iyileşme olmamasına rağmen Esad’la ilişkilerin normalleştirilmesi önerisi eleştirilere neden oldu. Brüksel’deki Uluslararası Kriz Grubu’ndan Heiko Wimmen, Esad’la yapılan müzakerelerin geçmişte pek bir sonuç vermediğini vurguladı. “Esad rejim yetkilileriyle her seferinde anlaşmaya çalıştığımızda, sadece alıyorlar ve karşılığında hiçbir şey vermiyorlar,” diyerek AB’yi Arap Ligi’nin Esad’ı yeniden entegre etme yaklaşımını takip etmemesi konusunda uyardı.
Bu endişelere rağmen, AB içinde Esad’la iş birliği yapmanın tek pragmatik yol olduğuna inananlar da var. Destekçileri, Esad’ın Rusya ve İran’ın desteğiyle ayakta kalması nedeniyle farklı bir yaklaşımın gerekli olduğunu savunuyorlar. Bu çözümün zamanla Rus etkisini zayıflatabileceğini ve IŞİD gibi aşırılık yanlısı grupların bölgede yeniden güç kazanmasını engelleyebileceğini iddia ediyorlar. Diğerleri ise Esad’a ülkenin kontrolünü geri kazanmasında yardımcı olmanın mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşüne yol açabileceğini düşünüyor.
Ancak bu iyimserlik yaygın değil. Washington’daki Suriye Acil Durum Görev Gücü başkanı Muaz Mustafa, Esad’la ilişkilerin normalleştirilmesinin tehlikeli bir mesaj vereceği konusunda uyarıda bulundu. “Esad rejimi ve müttefikleri Rusya ve İran, hala sivilleri keyfi olarak tutuklamaya, işkence etmeye ve öldürmeye devam ediyor,” diyen Mustafa, “Esad’la her türlü normalleşme, diğer suç rejimlerine, böyle devam ederseniz rehabilite edileceğiniz mesajını verecektir,” dedi.
Suriye’deki durum hala çok değişken. Son haftalarda İdlib’de yıkıcı Rus hava saldırıları ve rejim kontrolündeki bölgelere yönelik İsrail saldırıları, ülkeyi daha da istikrarsızlaştırdı. Esad’ın ülkenin kontrolünü elinde tutmak için Rusya ve İran gibi dış güçlere olan bağımlılığı, Suriye’nin ekonomik ve insani krizlerini hafifletmek için pek bir şey yapmadı. Aksine, Esad rejimi ekonomiyi mahvetti ve Orta Doğu genelinde büyük zarar veren yasa dışı Captagon ticaretinden kazanç sağlamaya devam etti.
AB mülteci kriziyle başa çıkmaya çalışırken, birçok uzman Esad’a güvenmenin bu durumu çözmek için ters tepeceğini belirtiyor. Suriye’deki güvenlik eksikliği ve rejimin insan hakları ihlallerinin devam etmesi, mültecilerin büyük ölçekte geri dönme ihtimalini riskli bir öneri haline getiriyor. Ayrıca, Esad’la anlamlı reformlar yapılmadan ilişki kurma çabaları, diğer otoriter rejimlerin cesaretlenmesine ve Suriye’nin insani felaketinin daha da kötüleşmesine neden olabilir. Şimdilik, mülteci krizi bir güven krizi olmaya devam ediyor ve Meloni ve müttefiklerinin önerdiği yolun önemli bir ilerleme sağlayacağını düşünen pek kimse yok. AB’nin bu uyarıları dikkate alıp almayacağı veya normalleşme çabalarını sürdürüp sürdürmeyeceği henüz belli değil, ancak bunu yapmanın riskleri giderek daha belirgin.