Yazan: Obayda Amer Ghadban

Beşar Esed rejiminin çöküşünden yalnızca iki gün sonra, İsrail jetleri Suriye sınırını aşarak hassas saldırılar düzenledi ve eski rejime ait sığınakları ateş topuna çevirdi. Ortaya çıkan güç boşluğunda İsrail, Suriye’nin güneyine yönelik operasyonlarını genişletti—artık istikrarsızlığa tepki vermek yerine, onu aktif olarak şekillendiriyordu.
Yüzlerce hava ve füze saldırısı, Suriye askeri üslerini, üssler, havaalanları, uçaklar ve silah depoları dahil hedef alarak rejimin elinde kalan cephaneyi yok etti. İsrail kara birlikleri, güney Suriye’ye girerek eski BM gözetimli tampon bölgeyi ve Kuneytra’daki birkaç kasabayı ele geçirdi. Eski ateşkesin geçersiz olduğunu savunan İsrail, ortada artık bu anlaşmayı sürdürecek bir rejimin kalmadığını ileri sürdü.
2025 Mart ayının sonlarına gelindiğinde, İsrail en az 70 kara harekâtı ve 30’dan fazla hava saldırısı düzenleyerek operasyonlarını Şam bölgesinden Dera’ya kadar genişletti. İsrail askerî devriyeleri artık sınırın hemen ötesindeki köylerde dolaşıyor.

Koya köyünde, İsrail askerleri evlerini savunan yerel silahlı kişilerle çatışmaya girdi. Ordu, topçu atışları ve hava saldırılarıyla karşılık verdi; en az yedi sivilin hayatını kaybettiği bu olay uluslararası kamuoyunda büyük öfkeye yol açtı.
Yetkililer bu adımları güvenlik önlemleri olarak nitelendiriyor. “Amacımız güney Suriye’nin, güney Lübnan’a dönüşmesini engellemektir,” dedi Savunma Bakanı Yisrael Katz. Başbakan Netanyahu da askeri varlığı savunma kalkanı olarak tanımlayarak benzer açıklamalarda bulundu.
Ancak bu saldırganlık silahlı direnişi körükledi ve kınamalara neden oldu. Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı Ahmed Şara liderliğindeki hükümet, İsrail’in tamamen geri çekilmesini talep ederek 1974 yılı ayrışma hatlarına uyacaklarını belirtti. Ancak İsrail geri adım atmaya niyetli görünmüyor. Önleyici bir müdahale olarak başlayan süreç, Suriye topraklarında uzun vadeli, militarize edilmiş ve tahkim edilmiş bir güvenlik kuşağına dönüşüyor.
Stratejik Vizyon: Suriye’yi Zayıf ve Parçalanmış Tutmak
Esed’in devrilmesiyle birlikte İsrail stratejik bir yol ayrımına geldi. Ulusal güvenlik doktrini Suriye’nin geleceği için üç senaryo öngörüyor: Batı yanlısı, ılımlı bir merkezi hükümetin istikrar sağlaması; Müslüman Kardeşler, Türkiye ve Katar gibi aktörlerin önderliğinde bir İslamcı eksene sürüklenme ya da zayıf, yarı özerk bölgelerden oluşan parçalı bir konfederasyona dönüşme. İsrail, birinci ve üçüncü senaryoları tercih ediyor ve Suriye’nin savaş sonrası düzenini şekillendirmek adına aktif adımlar atıyor.
Doha Araştırma ve Politika Çalışmaları Enstitüsü’ne göre İsrail’in temel hedefleri şunlar: güçlü bir ulusal ordunun kurulmasını engellemek amacıyla Suriye ordusunu tamamen çökertmek, Golan Tepeleri’nin ötesinde tampon bölge oluşturarak güneyi kontrol altına almak, mezhepsel ve etnik hatlar üzerinden parçalanmayı teşvik ederek Şam’ı zayıf tutmak, Dürziler, Hristiyanlar ve Kürtler gibi azınlıkların koruyucusu rolünü üstlenerek yerel ittifaklar kurmak ve “düşman” ya da bağımsız bir Suriye devletinin yeniden doğmasını engellemek.
İsrail’in askeri altyapıya yönelik saldırıları, Suriye’yi dış güçlere bağımlı hale getirmeyi ve Tel Aviv’e meydan okuyamayacak bir konumda tutmayı amaçlıyor. Tampon bölgeyi ele geçirme kararı, Esed’in devrildiği gün alındı; bu da Suriye içine uzanan askeri denetimli bir kuşağın oluşmasına neden oldu.
Bazı İsrailli analistler açıkça parçalanmış bir Suriye’yi savunuyor Alevi, Sünni, Kürt ve Dürzi bölgelerine ayrılmış bir yapı. Böyle bir ülkenin kendi iç sorunlarıyla meşgul olacağı ve İsrail’e tehdit oluşturamayacağı düşünülüyor.
İsrail, “azınlıklarla ittifak” doktrinini yeniden canlandırarak müdahalesini insani söylemlerle gerekçelendiriyor. Özellikle Dürzilerin korunmasına dikkat çekilerek hem uluslararası destek hem de yerel işbirlikçiler kazanılmak isteniyor. Dünya güçleri Suriye’nin yeniden inşasını konuşurken, İsrail’in önceliği güvenlikte üstünlük kurmak. birliğin ya da egemenliğin pahasına bile olsa.
Araçlar ve Taktikler: Ateş Gücü, Azınlıklar ve Vekil Aktörler
İsrail’in yaklaşımı kaba kuvvet ile yumuşak gücü harmanlıyor. Hava operasyonları benzeri görülmemiş bir ölçeğe ulaştı; Şam yakınlarındaki silah depoları, doğu çölündeki konvoylar ve Suriye’nin küçük donanması hedef alındı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) kampanyasını hava gücü, kara harekâtları ve özel operasyonlarla sürdürüyor.

Aylar sonra bile saldırılar devam ediyor ve özellikle İran bağlantılı hedeflere odaklanıyor. Amaç: Esed rejiminden kalan silahları yok etmek ve ağır silahların herhangi bir gruba geçmesini engellemek. Sahada ise İsrail, tampon bölgesini asker ve gözetleme ekipmanlarıyla güçlendirdi. Devriyeler Golan yakınındaki köyleri tarıyor, Suriye tepelerinde askeri mevziler tahkim ediliyor. Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın sözleri durumu netleştiriyor: “Gerektiği sürece kalacağız.”
Azınlıkları Korumak: Kurgulanmış Bir Müdahale
İsrail’in en önemli araçlarından biri de istihbarat ağı ve yerel ittifakları. Özellikle Suriye’nin güneyindeki Dürzi toplumu ile temas kurduğu biliniyor. Süveyda vilayetinde ve Golan çevresinde yoğunlaşan Dürziler, İsrail tarafından potansiyel müttefik olarak görülüyor—özellikle Sünni aşırı gruplara karşı.
2025’in başlarında, İsrailli yetkililer Dürzileri koruyacaklarını açıkladı. Cermana’da hükümet güçleri ile Esed yanlısı bir Dürzi milis arasında çatışmalar çıkınca, İsrail müdahale tehdidinde bulundu. Ardından, “Süveyda Askeri Konseyi” (SMC) adlı yeni bir milis ortaya çıktı. Bu yapı, İsrail’le koordinasyon içinde olduğu ve terk edilmiş rejim mühimmatlarından silahlandığı iddialarıyla gündeme geldi. Bu ilişki, İsrail’in daha geniş stratejisini yansıtıyor: mezhepçiliği körüklemek ve azınlıklarla ittifaklar kurarak hem nüfuz elde etmek hem de askeri varlığını meşrulaştırmak.
İsrail ayrıca kuzeydoğudaki Kürt güçlerine de sessiz destek sağlıyor. Bu güçler, İslamcı isyancılara ve Türk nüfuzuna karşı bir denge unsuru olarak görülüyor. İsrail’in geçmişteki Kürt hareketleriyle kurduğu bağlar, bugün özerk Kürt yönetimiyle potansiyel iş birliğine zemin hazırlıyor. Bir analiz bunu net şekilde özetliyor: “İsrail, azınlıkları koruma kisvesi altında çıkarlarını ilerletiyor.”
Vekâlet ve Baskı Yoluyla Etki
İsrail’in araç kutusunda sadece askeri güç değil, gizli operasyonlar, istihbarat ve diplomasi de var. Mossad’ın Suriye’de faal olduğu militanları, İranlı operatifleri ya da yerel liderleri hedef aldığı tahmin ediliyor. Öte yandan, İsrail’in Washington’u Şam’a yardım etmeme konusunda lobi faaliyetleriyle yönlendirdiği bildiriliyor.
ABD ve Avrupa’nın Şam’ı tanımaması ya da ekonomik destek sağlamaması için bastıran İsrail, böylece Suriye hükümetini zayıf ve uluslararası alanda yalnız bırakmayı hedefliyor. Şam ile doğrudan temastan kaçınan İsrail, ABD ile koordinasyon ve Rusya ile arka kapı diplomasisine bel bağlıyor.
Doğu Suriye’de ise İsrail’in bazı aşiret veya yerel liderlerle iş birliği kurarak İran yanlısı milislerin yeniden bölgeye girmesini engellemeye çalıştığına dair raporlar artıyor. Bu da istihbarat ve yerel vekil stratejisinin bir başka boyutunu oluşturuyor.

Güney cephesinde askeri üstünlük kurarak ve vekil ilişkilerini güçlendirerek, İsrail Suriye’nin savaş sonrası oyununu kendi lehine yazmaya çalışıyor. Ancak bu araçların bir bedeli var.
İsrail’in kontrolü pekiştirmek için kullandığı bu araçlar, doğaları gereği riskler ve sınırlamalar taşıyor. Taktik zaferlerin ve kazanılan toprakların ötesinde, İsrail’in genişleyen harekâtı; öfke, direniş ve uluslararası endişelerin tehlikeli bir karışımını körüklüyor. Bu da, söz konusu stratejinin İsrail’i ve hedeflerini gerçekten güvence altına mı aldığı, yoksa gelecekteki kaosun temelini mi attığı sorusunu gündeme getiriyor.
Bu dizinin ikinci bölümünde, İsrail’in Suriye’deki artan varlığından kaynaklanan riskler ele alınacak. Sivillerin direnişinden Türkiye ve diğer uluslararası güçlerle yükselen gerilimlere kadar. İsrail bölgede daha da kök salarken, artık mesele yalnızca neyi engellemeye çalıştığı değil; aynı zamanda neyi kışkırttığı haline geliyor.