
İsrailli analist Zvi Barel’in Haaretz gazetesinde yayımlanan yazısına göre, Beşar Esad yönetimi, İran ve İsrail arasında, özellikle Hizbullah’la ilgili İsrail’in bölgesel hedeflerini ele alma konusunda “sessiz ortaklar” gibi çalışan bir ilişki bulunuyor. Londra merkezli Al-Quds gazetesinin aktardığı bu iddia, Esad rejiminin söylemleri ile eylemleri arasındaki çelişkilere dikkat çekiyor ve rejimin ideolojik tutumdan ziyade iktidarını korumaya öncelik verdiğini öne sürüyor.
Tarihsel olarak Esad rejimi, İsrail karşıtı ve Filistin yanlısı sert bir söylem benimsedi. Ancak sahadaki eylemleri, iktidarını tehlikeye atabilecek doğrudan çatışmalardan kaçındığını gösteriyor. Hafız Esad döneminden Beşar Esad’a kadar bu yaklaşımın devam ettiği ve rejimin hayatta kalmasının, Filistin davasına veya bölgesel meselelere olan bağlılığın önüne geçtiği belirtiliyor.
Son yıllarda bu denge politikası daha karmaşık hale geldi. İran’a finansal ve askeri olarak bağımlı olan Suriye, Tahran’ın varlığını tolere etmek zorunda kalırken, İran’ın Suriye’yi İsrail’e karşı saldırılar için bir üs olarak kullanma çabalarına karşı temkinli bir duruş sergiledi. Barel, bu durumu Esad’ın Hizbullah’ın askeri operasyonlarını sınırlama çabalarında “sessiz bir ortak” gibi hareket etmesine benzetiyor.
İsrail’in Suriye’ye yönelik genişleyen askeri operasyonlarına rağmen, Esad rejiminin Hizbullah’ın silah transferlerini ve faaliyetlerini kısıtlamak için adımlar attığı öne sürülüyor. Buna karşın, ekonomik bağımlılık nedeniyle İran’ı Suriye’den çıkarmanın imkânsız olduğu vurgulanıyor. Rusya’nın, İsrail’in Suriye’deki İran bağlantılı faaliyetleri sınırlama taleplerini reddetmesine karşın, Esad’ın İsrail’in önceliklerine dolaylı olarak uyum sağladığı ifade ediliyor.
Barel ayrıca, Esad’ın son dönemde Gazze’deki çatışmalara “tarafsız” kalması, Suriye’deki Filistin mülteci kamplarında Hamas yanlısı gösterileri bastırması ve Hamas liderliğinin Katar’dan Suriye’ye taşınmasını reddetmesi gibi adımlarını, İran’ın İsrail karşıtı stratejisinden bilinçli bir uzaklaşma olarak değerlendiriyor. Bu adımlar, Esad’ın, İsrail’in misillemesini tetikleyebilecek veya rejimin kırılgan toparlanmasını tehlikeye atabilecek bölgesel çatışmalardan uzak durma çabasını yansıtıyor.
İsrail ve Esad arasında Hizbullah’ı sınırlama konusunda ortaya çıkan bu örtük anlayış, yeni bir pragmatik ittifak şeklinin işareti olarak değerlendiriliyor. Esad’ın Arap Birliği’ne dönüşü ve Avrupa ülkelerinin Suriyeli mülteci krizine çözüm arayışları da bu tabloya ek bir karmaşıklık katıyor. Esad için İsrail’in güvenlik çıkarlarına örtük bir şekilde uyum sağlamak, uluslararası itibarını yeniden inşa etmek için bir yol sunabilir. İsrail açısından ise Esad’la “sessiz bir ortaklık” kurmak, Güney Lübnan’daki Hizbullah operasyonlarını sınırlama anlaşmalarını uygulamak için bir mekanizma sağlayabilir. Ancak, İran’ın Suriye’deki güçlü varlığı nedeniyle Esad’ın bu önlemleri uygulama konusundaki istekliliği veya yeteneği belirsizliğini koruyor.
Barel’in makalesi, Esad rejiminin hayatta kalma stratejisinin temelini pragmatizmin oluşturduğunu öne sürüyor. Filistin’e bağlılık mesajları verirken rejimin gerçek eylemleri, ideolojik tutarsızlıklar pahasına iktidarını korumayı önceliklendirdiğini ortaya koyuyor. Bölgesel dinamikler değiştikçe, bu iddia edilen “sessiz ortaklık,” Levant bölgesindeki güç, hayatta kalma ve jeopolitik etkileşimlerin anlaşılmasında bir mercek işlevi görebilir.