
ABD’nin Suriye’deki Esad rejimiyle normalleşme konusundaki tutumu, eski yetkililer, milletvekilleri ve uluslararası ortaklar arasında yoğun tartışmalara neden oldu. Orta Doğu’daki değişen dinamikler ve ABD’nin İran’ın bölgedeki etkisini dengeleme çabaları bu tartışmaları daha da alevlendirdi.
Eski ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, ABD ve İsrail’in Esad rejimiyle temkinli bir şekilde ilişkileri iyileştirmeyi düşündüklerini öne sürdü. El-Hurra TV’ye konuşan Jeffrey, bu yaklaşımın, Lübnan’daki Hizbullah’a silah akışını engellemek ve Esad’ı mevcut İran etkisinden uzaklaştırmak gibi stratejik hedeflere hizmet edebileceğini belirtti. Jeffrey, “Rusya da bu yaklaşımla ilgileniyor,” diyerek Moskova’nın, İran yanlısı güçlerle İsrail arasında gerginliğin tırmanmasını önleme çabalarına paralel hareket ettiğini vurguladı. Ancak Esad rejiminin Hizbullah’a verdiği desteğin hâlâ ABD ve İsrail için ciddi bir endişe kaynağı olduğunu ifade etti.
Jeffrey, 2023 Ekim’inden bu yana Esad’ın bölgedeki artan şiddet olaylarına doğrudan müdahil olmadığını ve bu durumun Washington’ın dikkatini çektiğini belirtti. “Eğer Esad, ABD, Türkiye ve İsrail’in endişelerine uygun bir şekilde yanıt verirse, üzerindeki baskılar hafifleyebilir,” dedi.
Ancak Jeffrey’nin iyimser yaklaşımı, tüm çevreler tarafından paylaşılmıyor. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Michael McCaul, Esad ile herhangi bir normalleşme çabasına sert bir şekilde karşı çıkarak bunu “stratejik bir hata ve ahlaki bir utanç” olarak nitelendirdi.
McCaul, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, AB’nin Suriye’ye özel bir temsilci atama planını eleştirerek, “Esad rejimiyle normalleşme, güvenlik veya istikrarı artırmayacaktır,” dedi ve Avrupa Birliği’ne tutumunu gözden geçirme çağrısında bulundu.
McCaul, Esad rejimine yönelik yaptırımları güçlendirmeyi ve Caesar Yasası’nın hükümlerini yenilemeyi hedefleyen “Esad Rejimi ile Normalleşmeye Karşı Yasa”nın güçlü bir savunucusu olarak biliniyor. Bu yasanın yıl sonuna kadar kabul edilmesinin önemine vurgu yapan McCaul, normalleşme girişimlerinin ABD değerlerini ve bölgesel istikrarı baltaladığını söyledi.
Bu arada, Avrupa’nın Suriye’ye yaklaşım konusunda bölündüğü görülüyor. Son raporlar, AB’nin Şam ile yeniden temas kurmak amacıyla özel bir temsilci atamayı düşündüğünü ortaya koyuyor. Eski Avusturyalı diplomat Christian Berger’in bu görev için öne çıktığı iddia ediliyor. Bu adım, özellikle İtalya ve diğer bazı AB üyesi ülkeler tarafından destekleniyor ve Suriyeli mülteci krizine çözüm bulma ile gönüllü geri dönüşleri teşvik etme amacı taşıyor. Ancak eleştirmenler, bu tür adımların, yıllardır süren çatışma ve insan hakları ihlallerinde rejimin rolünü dikkate almadan Esad’ın meşruiyet kazanmasına yol açabileceğini savunuyor.
Birleşik Krallık’ın Suriye özel temsilcisi Anne Snow, ülkesinin Esad’a yönelik yaptırımlara bağlılığını yineledi. Snow, bir makalesinde, İngiliz yaptırımlarının insan hakları ihlallerinden sorumlu bireyleri hedef aldığını ve insani yardımları etkilemediğini vurguladı. “Yaptırımlar, Suriye’nin acılarının sebebi değil; Esad’ın politikalarıdır,” diyen Snow, uluslararası toplumu Şam’a yönelik baskıyı sürdürmeye çağırdı.
Normalleşme konusundaki tartışmalar, ABD’nin Suriye’deki liderlik rolüne ilişkin daha geniş soruları da gündeme getiriyor. Eski Başkan Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüş ihtimali, ABD’nin Suriye politikasında değişiklik yaratabileceğine dair spekülasyonları artırdı. Trump’ın, Esad’a karşı sert tavrıyla bilinen Senatör Marco Rubio’yu Dışişleri Bakanı olarak atayabileceği konuşuluyor. Rubio, normalleşme çabalarını sürekli eleştirmiş, Esad’ı “savaş suçlusu” olarak tanımlamış ve rejimin kimyasal silah kullanımı gibi suçları nedeniyle hesap vermesi gerektiğini savunmuştu.
Rubio, Esad’a yönelik yaptırımların sürdürülmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına uygun olarak anlamlı reformların sağlanması gerektiğini sıkça dile getiren bir isim olarak dikkat çekiyor.
ABD’nin Esad rejimiyle normalleşme konusundaki tutumu derin bir şekilde bölünmüş durumda. Jeffrey gibi destekçiler, bu yaklaşımın stratejik çıkarları destekleyebileceğini savunurken, McCaul ve Rubio gibi eleştirmenler, savaş suçlarıyla suçlanan bir rejimin meşrulaştırılmasının ahlaki ve siyasi risklerine dikkat çekiyor.
Biden yönetiminin bu karmaşık tabloda atacağı adımlar, Caesar Yasası’nın yenilenmesi ve Esad Rejimi ile Normalleşmeye Karşı Yasa gibi girişimlerin geleceği, ABD’nin Suriye politikasının uzun vadeli yönünü şekillendirecek gibi görünüyor.