
Esad güçlerinin geri çekilmeye devam etmesi ve Şam’ın kurtuluşa daha da yaklaşmasıyla, diktatör Beşar Esad rejiminin geleceğine dair siyasi gelişmeler hem ulusal hem de uluslararası boyutta yoğunlaşıyor. ABD, Katar ve diğer uluslararası aktörlerin son hamleleri, Suriye’nin siyasi ve askeri tablosundaki oynak durumu gözler önüne seriyor.
Değişen dinamiklere rağmen, ABD yetkilileri Esad rejimine uygulanan yaptırımların kaldırılmasının, Suriye’de kapsamlı siyasi reformları gerektirdiğini vurguluyor. Bu reformlar arasında şiddetin durdurulması, siyasi mahkumların serbest bırakılması ve sivil güvenin yeniden sağlanması bulunuyor. Eski Suriyeli diplomat Bassam Barabandi, yaptırımların kaldırılabilmesi için özellikle Sezar Yasası’nda belirtilen koşulların karşılanması gerektiğini belirtti. Bu koşullar arasında geçiş dönemi adaleti ve savaş suçlarından hesap sorulması da yer alıyor.
Diplomatik cephede ise Katar, Esad’ın Suriyelilerle uzlaşma fırsatlarını sürekli olarak değerlendirememesinden duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Doha Forumu’nda yaptığı konuşmada, Esad rejiminin vatandaşlarıyla güven inşa etmeye başlamak için kritik bir sakinlik dönemini kaçırdığını söyledi. Bakan, ulusal uzlaşmaya yönelik somut adımların atılmamasının Esad ile Suriyeliler arasındaki uçurumu derinleştirdiğini vurguladı. Katar, geleneksel yöntemlerin başarısızlığını kabul ederek, sivilleri korumak ve çatışmanın daha da tırmanmasını önlemek için daha etkili diplomatik çabalar çağrısında bulundu.
Bu arada, Esad’ın sadık müttefikleri Moskova ve Tahran, rejimi desteklemeye devam ediyor ve artan uluslararası baskıya rağmen geri adım atmıyor. Rusya, İran ve Türkiye’yi içeren bir diplomatik girişim olan Astana Süreci’nin, askeri kampanyaları dondurma ve devrimci güçlerin başkente ilerleyişini durdurma umuduyla hâlâ aktif olduğunu savunuyorlar.
ABD Dışişleri Bakanlığı ise İran’dan Suriye’deki “istikrar bozucu faaliyetlerini” sonlandırmasını istedi. Bu faaliyetlerin bölgesel güvensizliğin ana nedeni olduğunu belirten ABD, Birleşmiş Milletler liderliğinde ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda bir siyasi sürece dönülmesi çağrısında bulunuyor. Söz konusu karar, kapsamlı bir siyasi çözüm ve ülkede on yılı aşkın süredir devam eden şiddetin sona erdirilmesini öngörüyor.
Bu değişen ittifakların ortasında, özgürleştirilen İdlib ve diğer bölgelerde yönetim faaliyetlerini yürüten devrimci bir yapı olan Suriye Kurtuluş Hükümeti (SKH), Rusya, Çin ve Lübnan’a güçlü mesajlar gönderdi. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Suriye’deki çıkarlarınızın tam güvenlik ve koruma altında olacağını, mevcut diplomatik varlığınızın da güvence altına alınacağını taahhüt ediyoruz.” SKH ayrıca bu ülkeleri, “halkların haklarına saygıya dayalı diplomatik ilişkiler kurmaya ve ulusların refah ve gelişimine katkıda bulunarak tüm tarafların karşılıklı çıkarlarını sağlamaya” davet etti.
Açıklamalar, Esad rejimiyle normalleşme çabalarını kınarken, Esad ve müttefiklerini dışlayan bir siyasi geçişe bağlılığını yineledi. SKH, uluslararası güçlere, Suriye halkının kendi kaderini tayin etme hakkını destekleme ve Esad’ın otoriter yönetimini daha da sağlamlaştıracak herhangi bir girişime karşı durma çağrısında bulundu. Ayrıca, devrimin bu ülkeler, ulusları ya da halklarını hedef almadığını, yalnızca Esad rejiminin kaldırılmasını amaçladığını belirtti.
Uluslararası güçlerin çatışan gündemleri arasında, Esad yönetimi altında kalıcı bir barış ihtimali her zamankinden daha uzak görünüyor. ABD, siyasi reformlar ve şiddetin sona erdirilmesi konusunda ısrarını sürdürürken, Rusya ve İran, Esad’ın acımasız, baskıcı ve sömürücü rejimine desteğini devam ettiriyor. Bu arada, devrimci güçler önemli ilerlemeler kaydederek rejimin kritik şehirler ve bölgeler üzerindeki kontrolünü sürdürme kapasitesine dair şüpheleri artırıyor.